Yeni yıl ve sevgi dolu bir yaşam
Önemli olan 1 Ocak gecesi bizim hangi amaçla neyi kutladığımızdır. Binlerce insanın birbirlerine iyi dileklerini sunup aynı düşünceleri paylaşmalarının sakıncasını anlamakta güçlük çekmekteyim.
Önce sabaha karşı bir yağmur çiseledi. Sonra yağmur durdu ve bulutların arasından çıktı güneş. Hafiften de bir rüzgâr esmeye başladı. Tertemiz pırıl pırıl bir hava. Yeni yılın ilk günleri sanki kırlara koşacağımız ilkbahar günleri gibiydi.
Önceki yeni yıllarda beyaz bir zaman başlardı, pencereden kar tanelerini izlerdik, sokağa çıktığımızda üşürdük. Beyaz bir zaman içinde, yaşamımızda beyaz bir sayfa düşlerdik.
Yılbaşı için sevdiklerimize göndereceğimiz kartları özenle seçer PTT ye koşardık. PTT dedim de anımsadım; yılbaşı gecelerini evde geçirenlerin de esprisiydi PTT: Pijama, terlik, televizyon.
Bugün ilk gün, yarın ilk hafta, sonra ilk ay ve sonrasında yine “nasıl da rüzgâr gibi geçti yıllar” diye geçmiş zamanların anıları ile avunacağız.
Bazen geriye dönüp de geldi de geçti ama deldi de geçti deriz. Çünkü bir türküde söylendiği gibi:
“Bu dağlar kömürdendir
Geçen gün ömürdendir
Feleğin bir kuşu var
Pençesi demirdendir”.
Bir yıl geride kalmakla sorunlar da o yılla beraber geride kalmıyor. Aynı tas ve aynı hamam biraz değişiyor yani aynı su bir kez daha aynı yatağından geçmiyorsa da benzerlikleri yaşamayı sürdürüyoruz.
Yaşadığımız acıların, hüzünlerin, yalnızlıkların, terk edilmişliğin, düş kırıklıklarının, pişmanlıkların izi hemen kapanmıyor. İnsanların gözyaşları hemen dinmiyor.
Yeni yılda yeni umutlar, yeni bir yaşam diyerek tazeliyoruz düşüncelerimizi. Kendimizi iyi hissederek, yeni heyecanlar, yeni aşklar içinde buluyor yeni bir yaşam öyküsünün beklentisi içine giriyoruz.
Fakat bazen Recai-zade Ekrem’in dediği gerçek karşımıza çıkıyor:
“Alem yine ol alem, devran yine ol devran”
Çünkü yeni yılda yine o ses göğsünü gere gere “Kaçınılmaz son olarak ölüme bir adım daha yaklaştık…” diye bizi uyardı ve ayrıca; “Yılbaşında eğlenceden uzak durun, çam ağacı dikmeyin, evinizi süslemeyin…” diye yasaklarını sürdürdü.
Aslında yaşamın fani olduğunu er geç bir gün öleceğimizi, yaşamın gelip geçici olduğunu hepimiz biliyorduk.
2024 yılının ilk 10 günü içinde 3 kez yakınlarım ve dostlarımın ölümü nedeniyle camiye gittim ve o doğru olan gerçeği yeniden yaşadım;
“Bir gün herkes ölümü tadacak…”
Yılbaşı gecesi ölüme bir adım daha yaklaşıyoruz da diğer geceler ya da yaşadığımız her saniye adım adım ölüme yaklaşmıyor muyuz?
Bir de kadere ya da yazgıya, önceden ve değişmeyecek bir biçimde belirlenmiş bir yaşam akışına inanmış isem benim ölüme bir adım daha yaklaşmaktan korkum ne olabilir ki?
Yeni yıla girerken Hıristiyanlar miladi takvimin başlangıcı sayılan Hz. İsa’nın doğumunu kutlamaktadırlar bu nedenle kültürümüzde olmayan noel kutlamalarından uzak kalalım deniliyor.
Diyorum ki kültürümüze, geleneklerimize, dinimize göre yaşayan birçok yurttaşımız gibi yılbaşını kutlarken Hz. İsa’nın doğumunu kutlamıyorum ve bu husus aklımın kıyısından bile geçmiyor. Hemen belirteyim hindi de kestiğimiz yok. Kaldı ki zaten her gün sayısız hayvan kesiliyor.
Yılbaşını kutlayan bir insanın ibadetini engelleyen bir kural da yok.
Hz. İsa’nın doğumu tartışmalı da olsa genelde 25 Aralık olarak kabul ediliyor. Yılbaşı ise 1 Ocak. Her ikisinin birbirleri ile ilgisi yok.
Ayrıca Noel Hz. İsa’nın dünyaya geldiği gün yapılan etkinliklere verilen isimdir. Biz de Noel değil yılbaşı kutlanır.
Zaten bazı yazarlar ise yeni yılı kutlamanın eski Türklere özgü bir gelenek olduğunu ve Noel Baba karakterinin atasının da Ayaz Ata olduğunu ileri sürmektedirler.
Önemli olan 1 Ocak gecesi bizim hangi amaçla neyi kutladığımızdır.
Eskiden her yılbaşı binlerce tebrik kartı postaya verilirdi. Kartlara genelde; “yeni yılınızı en iyi dileklerimle kutluyorum”, “Yeni yılın yeni umutlar getirmesini diliyorum” diye yazar, iyi dileklerimizi iletirdik.
Şimdi de insanlar birbirlerinin yeni yılını genelde sosyal medya veya sms gibi yollarla kutluyorlar. Amaç yine insanların birbirlerine iyi dileklerini, sevgilerini, saygılarını sunmak değil mi?
Her renkten, her dinden, her dilden binlerce insanın birbirlerine iyi dileklerini sunup aynı düşünceleri paylaşmalarının sakıncasını anlamakta güçlük çekmekteyim.
2016’da Suudi Arabistan’da resmi kurum olarak kurulan Heyetu-t Terfiyye’nin (Eğlence Heyeti) faaliyetlerinin başına Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın arkadaşı Türki Alu-ş Şeyh’in atanmasının ardından yılbaşı kutlamaları yükselişe geçti. Bu yılda Suudi Arabistan ve Katar başta olmak üzere komşu ülkelerde yılbaşı coşkuyla kutlandı.
Dönüp tüm dünya ülkelerine baktığımızda yalnızca Asya’da Brunei ve Tacikistan, Afrika’da ise Somali’de yeni yıl kutlamalarının yasaklandığını görmekteyiz. Brunei’de halkın büyük bölümünün Müslüman olduğunu belirten Sultan Hassanal Bolkiah ülkedeki yılbaşı kutlamalarını İslam geleneğine aykırı olduğu gerekçesi ile yasakladı. Ülkede yasağa uymayarak yılbaşı kutlayanlara 5 yıl hapis cezası verileceği açıklandı.
Tacikistan Eğitim Bakanlığı bir genelge yayınlayarak, Noel ağacı süslenmesini ve havai fişeklerle yeni yıl kutlaması yapılmasını yasakladı.
Tacikistan’da başkent Duşambe’de bir adet çam ağacı sembolik olarak süslenecek. Yılbaşını kutlayanlara verilecek cezalar konusunda ise Tacikistan Hükümeti henüz bir açıklama yapmadı.
Somali Hükümeti de Noel kutlamalarını bir Hıristiyan adeti olduğu gerekçesiyle yasakladı. Görüldüğü gibi bu üç ülke dışında tüm dünya ülkeleri dil, dil, renk ve kültür ayrılığı olmadan yılbaşını kutlamakta ve insanlar yaşama dair duygu ve düşünce tümlüğünü paylaşmaktadır.
Her yılbaşı gecesi dönüp geriye baktığımızda çok üzüldüğümüz, sarsıldığımız gibi oh iyi ki yaşamışız dediğimiz anılarımız da olur. Geleceğe umutla bakmak ise bize güç verir yaşam sevincimizi ateşler.
Binlerce tebrik içinde ne Hıristiyanlıktan ve ne de Hz. İsa’dan söz eden olmadı ve bu hususlar kimsenin aklından geçmedi.
Küçüklüğümden beri çevremde yılbaşını kutlayan insanların bu nedenle dini açıdan düşüncelerinde bir etkilenme olduğuna da tanık olmadım.
Biz ağlayarak gözlerimizi açıyoruz dünyaya, sevenlerimiz gülüyor. Bu dünyadan ayrılırken de biz susuyoruz, sevdiklerimiz ağlıyor.
Aşık Veysel’in dediği gibi gidiyoruz gündüz gece ama arada durup dinlendiğimiz mola verdiğimiz zaman aralıkları var. Yılbaşı adını verdiğimiz zaman aralığında bir yandan dönüp geçmişe bakarken, bir yandan da gelecek için umutlar yeşertiyor, yaşamda olmanın sevincini paylaşıyoruz.
Geçmişle gelecek arasında soluklanırken tüm olumsuz koşullar içinde, yaşadığımız anı ıskalamamak tünelin ucundaki ışığa dokunabilmek için çırpınıyoruz.
Sevgi dolu bir dünyada ışıklar içinde yaşamak varken tünelin karanlığında boğulmak istemiyoruz.
Emekli İstanbul Hakimi
İzzet Doğan