Vekalet Sözleşmesi Nedir?
Vekalet sözleşmesi denilince birçoğumuzun aklına Avukat ile yapılan davaların takibi hususundaki vekalet sözleşme gelir. Ancak vekalet sözleşmesinin uygulama alanı bununla sınırlı değildir. Kapsamı çok daha geniştir. Hatta birçok sözleşme tipinde özel atıflar vardır. Sözleşmeye ilişkin özel hükümlerden sonra “sair hususlarda vekalet sözleşmesi hükümleri uygulanır” denmek sureti ile atıf yapılmıştır. Mesela TBK da atıf yapılan sözleşme tiplerine örnek olarak;
-Vekâlete ilişkin hükümler, niteliklerine uygun düştükleri ölçüde, bu Kanunda düzenlenmemiş olan iş görme sözleşmelerine de uygulanır.
-Kredi mektubu, vekâlet sözleşmesi ve havale hükümlerine tabidir
-Simsarlık sözleşmesine, kural olarak vekâlete ilişkin hükümler uygulanır.
-Komisyon sözleşmelerine vekâlet hükümleri uygulanır.
-Ortaklık işlerini ücret karşılığı yürüten ortak, vekâlet hükümlerine göre sorumlu olur.
-Yönetici ortaklar ile diğer ortaklar arasındaki ilişkiler, vekâlet sözleşmesine ilişkin hükümlere tabidir
-Yine eser sözlenmesinde de atıf mevcuttur.
Bu nedenle kapsamı ve uygulama alanı çok daha geniştir. Avukatlık kanunda sadece avukatlık vekalet ilişkine has özel düzenlemeler vardır. Bu nedenle makalemizin konusu avukat ile yapılan vekalet sözleşmesinden ziyade diğer vekalet sözleşmeleridir.
Vekalet sözleşmesinin yapılmasının nedeni çok farklı olabilir. Örneğin binlerce şubesi olan bir şirketin işlerinin vekil vasıtası ile yapılması zorunludur. Yine çok büyük holdinglerin iş yoğunluğu nedeni ile işlerin vekil vasıtası ile yapılması zorunlu olması gibi nedenler olabilir. Yada kişinin sağlık sorunları, bilgi ve tecrübesizliği gibi nedenlerle işin vekil vasıtası ile yapılmasını istemesi olabilir. Avukatlık sözleşmesi bunun en güzel örneğidir. Yine doktorla yapılan (sözleşme imzalanmasa da) muayene ve ameliyat vekalet sözleşmesi hükmündedir.
Vekâlet sözleşmesinin tanımı Türk Borçlar Kanunun 502 maddesinde yapılmıştır. MADDE 502- “Vekâlet sözleşmesi, vekilin vekâlet verenin bir işini görmeyi veya işlemini yapmayı üstlendiği sözleşmedir” denilmiştir. Görüleceği üzere vekalet sözleşmesinde dört ana unsur mevcuttur. Vekil eden, vekil edilen, vekalete konu iş temel unsurdur. Ücret hususu da zorunlu olmamakla birlikte gerekli bir unsur haline gelebilir. Kanundaki “Sözleşme veya teamül varsa vekil, ücrete hak kazanır” hükmü gereğince dördüncü unsuru ücrettir.
Vekalet veren gerçek kişi olabileceği gibi tüzel kişi de olabilir. Örneğin şirketler, dernekler, vakıflar, sendikalar vs vekalet veren olabilir. Hatta artık ülkeler bile vekalet verebilir. Uluslararası bazı alanlarda ve mahkemelerde vekaleten temsil mümkündür.
Vekil edilen kişi ise genelde bireydir. Ancak tüzel kişiliklerin vekil olmasında kanunen sakınca yoktur. Ancak uygulaması yok denecek kadar azdır.
Vekalet sözleşmesine ilişkin işin konu sınırlaması yoktur. Kurulması Türk Borçlar Kanunda vekalet sözleşmesinin kurulmasına ilişkin özel hüküm vardır. MADDE 503- “Kendisine bir işin görülmesi önerilen kişi, bu işi görme konusunda resmî sıfata sahipse veya işin yapılması mesleğinin gereği ise ya da bu gibi işleri kabul edeceğini duyurmuşsa, bu öneri onun tarafından hemen reddedilmedikçe, vekâlet sözleşmesi kurulmuş sayılır” denilmiştir. Yani resmi olarak işi yapmakla görevli kişilerin işi kabul zorunluluğu açıklanmıştır. Örneğin resmi kurumdaki doktorların durumu bu şekildedir.
Vekalet sözleşmesi kural olarak şekle bağlı değildir. Sözlü de yapılabilir. Ancak ispat hukuku bakımından yazılı yapılması kesinlikle önerilir. Çünkü HMK gereği belirli rakamların üzerindeki sözleşmelerin yazılı ispat zorunluluğu vardır. Sadece bazı işlerin vekaleten yapılabilmesi için özel vekaletname gerekir. Örneğin tapu devri, araç devri için noterden yapılmış vekalet verme zorunluluğu vardır.
Vekâlet sözleşmesinin kapsamı nedir?
Sözleşmenin kapsamı kanunda belirtilmiştir. Kanuna göre; MADDE 504- “Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. Vekâlet, özellikle vekilin üstlendiği işin görülmesi için gerekli hukuki işlemlerin yapılması yetkisini de kapsar. Vekil, özel olarak yetkili kılınmadıkça dava açamaz, sulh olamaz, hakeme başvuramaz, iflas, iflasın ertelenmesi ve konkordato talep edemez, kambiyo taahhüdünde bulunamaz, bağışlama yapamaz, kefil olamaz, taşınmazı devredemez ve bir hak ile sınırlandıramaz.”
Yani kapsam işin niteliğine göre kapsam değişmektedir. Dava açılacak olması halinde kapsam farklıdır. Ameliyat için doktorla yapılan sözleşmede kapsam farlıdır. Hatta program yazılması hususundaki vekalet sözleşmesinde kapsam farklıdır. Kanun koyucu “gerekli hukuki işlemlerin yapılmasını kapsar” diyerek işin niteliğine göre kapsama alanı olduğunu açıkça belirtmiştir.
Kanunda “Vekil, özel olarak yetkili kılınmadıkça dava açamaz, sulh olamaz, hakeme başvuramaz, iflas, iflasın ertelenmesi ve konkordato talep edemez, kambiyo taahhüdünde bulunamaz, bağışlama yapamaz, kefil olamaz, taşınmazı devredemez ve bir hak ile sınırlandıramaz” denilerek özel yetki gerektiren hususlar belirtilmiştir. Ancak başka kanunlarda da özel yetki gerektiren haller vardır. Yine özel kanuni düzenlemeler nedeni ile dava açma vs yetki sadece avukat ve dava takipçilerine verilmiştir.
Vekilin borçları da kanunda açıkça belirtilmiştir. Buna göre vekil kısaca: Talimata uygun ifa etmekle yükümlüdür. MADDE 505- “Vekil, vekâlet verenin açık talimatına uymakla yükümlüdür. Ancak, vekâlet verenden izin alma imkânı bulunmadığında, durumu bilseydi onun da izin vereceği açık olan hâllerde, vekil talimattan ayrılabilir. Bunun dışındaki durumlarda vekil, talimattan ayrılırsa, bundan doğan zararı karşılamadıkça işi görmüş olsa bile, vekâlet borcunu ifa etmiş olmaz” denilmiştir. Ana kural talimata uygun olarak işi yapması gerekir. Ancak durum izin almayı imkansız hale getirdiği zamanlar için ayrık düzenleme yapılmıştır. Bu tür olayla karşılaşılması halinde “durumu bilseydi izin vereceği hal üzere işi yapmak” zorundadır. Örneğin trafik kazasında yaralanmış ve acil ameliyat gereken bir durumda kişi bayılmış ve ameliyat için izin alınması imkansızdır. Ancak izin alınma imkanı olsaydı derhal ameliyatı gerçekleştirin diyeceği hususu tartışmasızdır. Yine kalp krizi geçiren kişiye acil müdahale için izin alınması imkansızdır. Bu gibi durumlarda vekilin hemen ameliyatı yapması yada gerekli müdahalede bulunması gerekir. Şahsen ifa, sadakat ve özen gösterme borcu vardır.
Esasen vekil işi bizzat kendisi yapmak zorundadır. Özellikle bazı vekalet sözleşmeleri kişinin kendi nitelikleri nedeni ile bunu gerektirir. Örneğin ünlü ressamla yapılan bir tablo anlaşmasında vekil bizzat tabloyu kendisi yapmak zorundadır. Yapay zeka, ya da çalışanım benden daha iyi yapar diyerek işi ona havale edemez.
Kural bu olmakla birlikte istisnaları da mevcuttur. Kanunda “Ancak işin mahiyeti gereği bazı işlerin başkasına yaptırılması mümkündür. “Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir. Örneğin bir inşaat işini yapan vekilin tek başına yapması düşünülemez. Bunun gibi durumlarda zorunlu olarak başkasına yaptırması gerekir. İşin mahiyeti bunu gerektirir. Ancak işin başkasına yaptırılması halinde dahi sorumluluk vekildedir. Vekil işin yapılmasından BASİRETLİ bir vekil gibi sorumludur. Yani kanun koyucu ortalama bir vekilin vekalet yapılış şeklinden daha ağır bir sorumluluk şekli benimsemiştir. Basiretli bir vekil gibi sorumlu tutmuştur.
İşin üçüncü kişiye gördürülmesi hâlinde TBK 507 maddesine göre “vekil, yetkisi dışına çıkarak işi başkasına gördürdüğünde, onun fiilinden kendisi yapmış gibi sorumludur. Vekil başkasına vekâlet vermeye yetkili ise, sadece seçmede ve talimat vermede gerekli özeni göstermekle yükümlüdür. Basiretli bir vekil sorumluluğu yeni vekildedir. Vekâlet veren, her iki durumda da vekilin kendi yerine koyduğu kişiye karşı sahip olduğu hakları, doğrudan doğruya o kişiye karşı ileri sürebilir” denilmiştir.
Vekilin Hesap verme borcu vardır
TBK da bu husus madde 508- “Vekil, vekâlet verenin istemi üzerine yürüttüğü işin hesabını vermek ve vekâletle ilişkili olarak aldıklarını vekâlet verene vermekle yükümlüdür. Vekil, vekâlet verene tesliminde geciktiği paranın faizini de ödemekle yükümlüdür” denilmiştir.
Örneğin davasını soran bir müvekkile avukat gerekli bilgiyi vermek zorundadır. Vekaleten aldığı şeyleri de teslim borcu vardır. Örneğin icradan vekaleten para çeken avukat bunu müvekkiline en kısa sürede ödemek zorundadır. Gecikmesi halinde faiz ödemek zorunda kalacağı kanunda açıkça kararlaştırılmıştır.
Kanunda “Vekilin, kendi adına ve vekâlet veren hesabına gördüğü işlerden doğan üçüncü kişilerdeki alacağı, vekâlet verenin vekile karşı bütün borçlarını ifa ettiği anda, kendiliğinden vekâlet verene geçer” denilmiştir. Yani kanunen bir mülkiyet vekilin işi yapması ile vekalet verene geçmektedir. Sonraki işlemler kurucu değil şeklidir. Şekle bağlı işlemlerde Nitekim kanunda “Vekâlet veren, vekilin kendi adına ve vekâlet veren hesabına edinmiş olduğu taşınır eşyanın iflas masasından ayrılarak kendisine verilmesini isteyebilir. Vekilin sahip olduğu hapis hakkından iflas masası da yararlanır” denilerek mülkiyet hakkının geçişinin önceden olduğu hususu kananda açıkça belirtilmiştir.
Vekâlet verenin borçları nelerdir?
Vekalet verenin en önemli borcu ücret ödeme borcudur. Kanunda madde 502 “Sözleşme veya teamül varsa vekil, ücrete hak kazanır” denilmiştir. Kararlaştırılan ücreti vekile ödemekle yükümlüdür. Ayrıca masrafları da ödemekle yükümlüdür” şeklinde belirtilmiştir. Ancak ücretin söz konusu olup olmayacağı ve miktarı yapılan işin mahiyetine göre belirlenecektir. Kanun koyucu bu konuda tahdit koymamıştır. Ancak bazı vekaleten yürütülen meslekler açısından asgari tarifeler öngörülmüştür. Bazı meslekler için hem asgari hem de azami tarifeler vardır. Vekalet sözleşmesinin kapsamı bunu belirleyecektir. Kanunda bu husus “Vekâlet veren, vekâletin gereği gibi ifası için vekilin yaptığı giderleri ve verdiği avansları faiziyle birlikte ödemek ve yüklendiği borçlardan onu kurtarmakla yükümlüdür. Vekil, vekâletin ifası sebebiyle uğradığı zararın giderilmesini vekâlet verenden isteyebilir. Ancak vekâlet veren, kusuru bulunmadığını ispat ederek bu sorumluluktan kurtulabilir” denilmiştir.
Vekalet bazen tek başına bazen de birlikte verilmesi zorunlu olabilir. Birlikte vekâlet verenlerin vekile karşı birlikte sorumluluğu vardır. Bir kişiye birlikte vekâlet verenler, vekile karşı müteselsil olarak sorumludurlar. Vekâleti birlikte üstlenenlerde vekâletin ifasından müteselsil olarak sorumludurlar. Yine yetkilerini başkalarına devir hakları olmadıkça, vekâlet vereni, ancak birlikte yaptıkları fiil ve işlemleriyle borç altına sokabilirler. Yani müteselsilen sorumluluk esastır.
Vekalet ilişkisinin sona ermesi (azil-İstifa)
Vekalet veren ile vekil arasındaki ilişki öncelikle kişisel güvene dayalıdır. Bu nedenle güven sarsıcı bir durum oluştuğunda tarafların sebepsiz olarak ilişkiyi sonlandırmasına kanun izin vermiştir. Vekil tarafından sonlandırılmaya “istifa” denilmektedir. Vekalet veren tarafından sonlandırma “MADDE 512- Vekâlet veren ve vekil, her zaman sözleşmeyi tek taraflı olarak sona erdirebilir. Ancak, uygun olmayan zamanda sözleşmeyi sona erdiren taraf, diğerinin bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür” denilmiştir. Yargıtay içtihadı birleştirme kararında bu husus şu şekilde açıklanmıştır. … vekalet sözleşmesi karşılıklı güvene dayalıdır. 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 396/1. maddesine göre, müvekkilin vekilini azletmesi veya vekilin vekillikten istifa etmesi her zaman caizdir. Bu hükme göre; vekalet sözleşmesi, her iki tarafça da, belirli bir sebep gösterilmesine gerek olmaksızın, tek taraflı bir irade beyanıyla her zaman ortadan kaldırılabilir. Söz konusu irade beyanı, karşı tarafa ulaşmakla, geleceğe yönelik olarak hükümlerini hemen doğurur. Hizmet sözleşmesinden farklı olarak, vekalet sözleşmesinde bu hakkın kullanılması, haklı bir nedene dayanmak zorunda olmadığı gibi bir süreyle sınırlı da değildir. Borçlar Kanunu’nun azil veya istifa konusundaki bir irade bildirimine bağladığı tek sonuç, azil veya istifanın münasip olmayan bir zamanda gerçekleşmiş olması halinde, diğer tarafın bundan dolayı uğradığı zararı tazmin yükümlülüğüdür. Yargıtay HGK, E. 2010/13-571, K. 2010/550, T. 3.11.2010” denilmiştir.
Karar (https://karararama.yargitay.gov.tr/) adresinden alınmıştır. Yeni kanuni düzenlemede aynı mahiyettedir. Örneğin tapı satışı yapınca vekilin hemen azledilmesi, yada alacak davasını kazanan vekilinin hemen azledilerek icra vekâlet ücretine hak kazanmasının engellenmesi halinde hakkın kötüye kullanımı vardır.
Vekalet sözleşmesi irade dışında da sona erebilir. “Madde 513- Sözleşmeden veya işin niteliğinden aksi anlaşılmadıkça sözleşme, vekilin veya vekâlet verenin ölümü, ehliyetini kaybetmesi ya da iflası ile kendiliğinden sona ermiş olur. Bu hüküm, taraflardan birinin tüzel kişi olması durumunda, bu tüzel kişiliğin sona ermesinde de uygulanır” Sözleşmenin kişinin özellikleri ile ilgili olmasının bir sonucudur. Ancak bu kuralın hakların korunması için getirilmiş bir istisnası vardır. İstisnada “Vekâletin sona ermesi vekâlet verenin menfaatlerini tehlikeye düşürüyorsa, vekâlet veren veya mirasçısı ya da temsilcisi, işleri kendi başına görebilecek duruma gelinceye kadar, vekil veya mirasçısı ya da temsilcisi, vekâleti ifaya devam etmekle yükümlüdür” denilmiştir.
Örneğin vekaleten hasat yapan vekil, asilin ölmesi halinde hasadı yarıda bırakarak ürünlerin zayi olmasına sebep olmaması için vekalet sözleşmesi devam etmektedir. Yine avukatlık kanunda bu hususta ayrık düzenlemeler vardır.
“MADDE 514- Vekilin sözleşmenin sona erdiğini öğrenmeden önce yaptığı işlerden, vekâlet veren ya da mirasçıları sözleşme devam ediyormuş gibi sorumludur” denilmiştir.
Vekalet sözleşmesinden kaynaklanan davalarda Yetkili ve Görevli Mahkeme Asliye Hukuk mahkemesidir. HUMK 9.maddesi gereğince genel yetkili mahkeme davalının ikametgahı mahkemesidir. HUMK 10.maddesi genel yetkili mahkeme yanında sözleşmelerden… davalarda sözleşmenin icra olunacağı yer mahkemesini de yetkili mahkeme kabul etmiştir. Sözleşmenin yerine getirileceği yeri taraflar serbestçe kararlaştırılabilirler. Şayet taraflar bu konuda bir kararlaştırma yapmamışlarsa akdin ifa edileceği yer BK. 73.maddesine göre saptanmalıdır denilmiştir.
Hukuki sorunların çözümünde hukuki yardım almanızı öneririz.
Hazırlayan:
Av. Halil Güven
Tükonfed Hukuk Komisyon Üyesi