Merhaba

Merhaba

Ankara’nın soğuk ve karlı sokaklarında başlayan bir hikâye benimkisi. Yüzüme çarpan minik minik kar taneleri, avucumu açtığımda elimde eriyen. Yüzümde beliren kocaman gülümseme.

Kar tanelerine olan hayranlığım. İlkokula yürüyerek kilometrelerce gittiğimiz yolda, birbirimizin elini tutup, düşmemek için buzda, birbirimize destek olmayı öğrendik. Düşene hem güler, hem yardım ederdik. Dağılan çantasını toplar, üstünü başını düzeltir, yürümeye devam ederdik.

Okulda beslenme saatinde listede ne yazılı ise onu koyardı annemiz, hepimiz aynı yemeği yerdik.

Birde devletin dağıttığı süt, kuruyemiş, kuru meyve. Onlar gelince çok mutlu olurduk. Bir ekmeği bölüşmeyi o zaman öğrenmiştik, sorgusuz sualsiz.

Annem hep ‘Oku’ derdi. ’Sen oku, ben yemeği evde işi yaparım.’ Hep okudum, okula gitmeden okumaya, yazmaya yavaş yavaş başlamıştım bile. Okumayı çok sevdim. Bilmediğim hayatlara dokunmaya o zamanlar başladım belli ki, hikâyelerini paylaşmayı sevdim insanların. Sonra öğrendim Kuran-ı Kerim’in ilk ayetinin ‘Oku’ olduğunu.

Sobanın başında ısıtırken ellerimizi, arada kara tahtanın üzerinde asılı resme bakardım.

‘Mavi Gözleri’ hep üzerimde olurdu.

O da hep ‘Oku’ der gibi bakardı.

Kahramanımdı. Hayatını öğrendiğimde, karga kovalayan çocuk halini sevdim. Hayallerini sevdim. Bir ülkeyi ayağa kaldırma sevdasını, azmini sevdim.
Zor zamanlarda ayakta kalmayı.

Zor zamanların, zor insanların hayatımda olacağını, mücadele etmeyi, vazgeçmemeyi.

Ve gün geldi öğrendiklerimi çocuklarıma anlatıp, onlara rehber olmayı öğrendim.

Bu ülkeyi bırakmamayı, gitmemeyi.

Bu kutsal topraklara sahip çıkıp, el ele eksikleri toplayıp düzeltip, dostça, kardeşçe , refah yaşayabilecekleri güzel bir ülkeyi çocuklarımıza bırakabilme hayalimi.

Atatürk’ün şanlı askerimizi selamlarken kullandığı ilk hitabı ve en sevdiğim kelime ile sonraki yazılarda buluşmak dileğimle: ‘Merhaba‘