DEPREM YİNE OLACAK…
Sosyal hayatta deprem tabiri; genellikle sarsıcı olayların ve olan biten haberlerin gücünü abartmak veya bu olayların etkisine insanların dikkatini çekmek için mecazi anlamda kullanılır. Bir de fiziksel gerçek deprem vardır. Biz millet ve ülke olarak onu 6 Şubat 2023’te, maalesef büyük bir felaket şeklinde, iliklerimize kadar canımız yanarak, çok çok acı duyarak, en etkileyici tarafıyla ve resmi rakamlara göre elli binin üzerinde paha biçilmez canımızı bedel vererek yaşadık. Bu fiziksel deprem; ne yazık ki bir yönüyle toplumda ruhsal bir depreme sebep olurken, diğer bir yönüyle, bilimi tavizsiz uygulamanın daha iyi idrak edildiği bir uyanışa da vesile olmuştur, diye düşünüyorum.
Tüm bu yaşananlardan sonra, normal şartlarda ve işin insani boyutuyla sonuçlara baktığımızda, bu depremden etkilenmemiş, acı duymamış bir insan olacağına ihtimal vermiyorum. Ancak deprem öncesi için; yöneten ve yönetilenler arasında, böyle olacağını bilemezdik diyen gafiller veya saf ayağına yatanlar ya da gerçekten safdil olanların varlığı da bir vakıadır ve onların çokluğu nispetinde de acımız katlanmaktadır. Doğrusu bizi ilgilendiren ve kaygılandıran da işin bu tarafıdır. Şahsen bu bakış açısıyla olaya baktığımda en samimi duygularımla ve kendimin de bu toplumun bir parçası olduğunu unutmadan diyorum ki; ister yöneten, ister yönetilen olalım, artık şu muhaliflerimize hayat hakkı tanımayacak derecedeki tarafgirlikten, tedbirsiz tevekkülden ve teslimiyetçi gafletten ne olur kurtulalım. Geleceğimiz için daha objektif düşünelim ve daha insanca yaşamanın ortak paydasında buluşalım; kendimiz, ailemiz, milletimiz ve memleketimiz için hep birlikte çalışalım. Her şeyi ciddi olarak gözden geçirelim ve kendi kendimize bazı cevabı zor sorular soralım ve düşünelim:
Nedir bu Allah aşkına bilime aykırı davranmayı iş sanmak hoyratlığı? Nedir bu ısrarla bir keçiden iki deri çıkarma kurnazlığı? Nedir bu elimize imkân geçmişken diye başlayan ve hakkımız olmayan varlıkları sahiplenme fırsatçılığı? Nedir bu birinin olmazını ölümüne olur yapma işgüzarlığı? Nedir bu yapılan kanunsuzlukları affetmeyi babacanlık sayma yanlışlığı? Nedir bu oy uğruna çektiğimiz oyy oyylar?
Yine soralım kendimize; biz ne pahasına olursa olsun, doğruyu yapma erdemine, cesaretine, gücüne ve iradesine ne zaman sahip olacağız? Biz ne zaman dini, imanı, bilimi, doğayı, insanı ve ahlaki değerleri birbirine kırdırmadan ve kendimiz de onları bozmadan doğru anlayıp yaşayacağız? Ne zaman çok aklın, ortak aklın, meşveretin faziletini kavrayıp hayatımıza uygulayacağız? Ne zaman nefsi, hırsı, hevesi ve öfkesi olan insanları; hatasızmış gibi kabul etmekten, mutlak referans almaktan ve aklımızı devre dışı bırakıp sadece onlara itaat etmekten vazgeçeceğiz? Ne zaman bir inanç ve düzen adına kayıtsız-şartsız biat edilen insanların da; sınırlı bir akla sahip olduğunu ve hata yapabileceğini anlayıp, gerektiğinde uyarma ferasetini ve cesaretini göstereceğiz? Ne zaman hakikati söylemenin ilahi bir emir olduğunu anlayacak, özümseyecek ve bir görev olarak kabul edeceğiz?
Sormaya devam edelim: Ne zaman doğruyu medeni ve yapıcı bir üslupla söylemenin gerekli olduğunun, ikbal korkusundan daha önemli bir insani görev olduğunu kavrayacağız? Biz ne zaman içimizle-dışımızla aynı kişi olmayı başaracağız? Biz ne zaman değerli olanın hakikatle barışık olmak olduğunu idrak edeceğiz? Biz ne zaman doğru ve acı konuşanın, yalan ama tatlı konuşandan ve riya yapandan daha değerli olduğunun farkına varacağız? Ve biz ne zaman başlayan bir yangını söndürmek için geç kaldığımızda belki de kaybettiklerimizin kalanlardan çok daha değerli olduğunu anlayacağız?
Değerli dostlar, canı yananların yanında mutluluk kolay mı? Ağlayanın yakınında gülmek insani mi? Çevremize duyarsız kalmak, olan bitene karşı umursamaz olmak mümkün mü? Cevaplarınızın “elbette hayır” olduğuna yürekten inanıyorum. Ve bunu söylerken de tabii ki kendimden pay biçiyorum. Sizi de kendimle duygudaş olarak gördüğüm için bu kanaati taşıyorum.
Çok yakında hepimiz şahit olduk ki; şahsi olarak sahip olduğumuz mal da mülk de bir anda sıfırlanabiliyor. Zengin olanlar muhtaç hale düşebiliyor. Bu yaşadıklarımızla açıkça yine bir daha şahit olduk ki; yaratılmış en değerli varlık insan ve en güzel davranış da insanlıktır. Yardımlaşma ve dayanışma bu insanlığın görünen tarafı ve adeta acının içindeki gizemli tatlıdır, teskin edici gerçektir.
Her birimiz bu yaşadıklarımızı unutmamak ve gelecek nesillerin de benzer hatalara düşmesini önlemek için büyük çaba sarf etmeliyiz. Ve artık yalan-yanlış inanış ve boş işleri, kalitesiz, fırsatçı, hukuksuz, haksız, insafsız ve insana yakışmayan kötü hanesine yazılacak ne varsa hepsini çöpe atmalıyız. Kötüleri itibara almamalı, kötülüklere tenezzül etmemeliyiz. Çünkü bu tür yanlışların ve ihmallerin bedeli çok acı geri dönmekte, birçok masum cana mal olmakta ve kalanlar için de yaşamak ölmekten beter olmaktadır.
Artık kalitesizliğe, liyakatsizliğe ve insani olmayan her şeye hayatımızdan çıkın demeliyiz. Sevgiye, saygıya, nitelik adına tüm güzelliklere, erdemlere dört elle sarılmalıyız. Fıtratımıza dönmeli, insafın, vicdanın sembolleri ve iyi insan modelleri olmayı başarmalıyız. Bilinçaltımızda kardeşliğimizde deprem oluşturan ve birlikte yaşamamızın kalitesini düşüren ve zedeleyen her türlü duygumuzu gözden geçirmeliyiz. Belki de bir duygu temizliği yapmalıyız. Hangi evsafta bir insan olursak olalım, sonu bize yar olmayacak bir dünyada yaşadığımızı unutmamalıyız. Şu dünyadan gidince, semada bir hoş seda bırakmalı ve gönüllerde hoş sedalar kalmalıyız, sevgili dostlar…
Deprem konusunda yazmış olduğum bir şiirimle sizi baş başa bırakıyorum…
DEPREM YİNE OLACAK
Deprem doğa olayı, olması da doğaldır
Deprem yine olacak, bu fiziksel kuraldır
Dünya basınçlı kazan, deprem de emniyeti
Depremi ceza yapan insanın cehaleti
Erbabınca malumdur, fay nedir ve nicedir
Orda olup bitenler, sanma ki bilmecedir
Tedbirsizsen depreme zararın da çok olur
Bilime aldırmazsan malın, canın yok olur
Fay hatları risklidir çok katlı yapı için
Bilim böyle söylerken, aksini yapmak niçin?
Depremler ani gelir, artçısı var depremin
Azalsa da şiddeti, tekrar sarsılır zemin
Depreme ceza demek bilim ile uyuşmaz
Bilimi uygularsan depremde bina uçmaz
İnadına yanlışlar; bil ki haddi aşmaktır
Israrla hata yapmak fıtratla savaşmaktır
Hiçbir canlı bir canı tehlikeye atamaz
Para kazanmak için kimseyi aldatamaz
Tedbirsiz bir tevekkül, imanda zaaf demek
Böyle bir inanç ile boşa harcanır emek
Allah asla zulmetmez, zulümlü olan sensin
Hırsına kurban ister senin doyumsuz nefsin
Cehaletin bedeli malla, canla ödenir
Bilime uymamaya kesin ahmaklık denir
İmanı sağlam olan çürük yapı yapamaz
Çürüğe sağlam diyen mezarında yatamaz!
Yönetmek sorumluluk, iyi yapmak hizmettir
Hakkını verenlere yönetmek bir nimettir
Geçmişten ders çıkarır, akıllı yönetici
Düşse bile hataya, uyarır denetici
Düşeceği çukuru insan eliyle kazmaz
İşini sağlam yapar, kadere keder yazmaz
Huzur arar iyiler, sevgi-saygı yolunda
Yer vermez şerlilere, sağında ve solunda
Hata yapan akıllı, çabalar düzeltmeye
Hemen olacak işi bırakmaz hiç öteye
Ahlaklı tatbik eder kanunu hiç tavizsiz
Ayırmaz hiç kimseyi ne biz diye ne de siz
Uygula bak hukuku, adaleti bihakkın
Gör, huzur mu, bela mı; hangisi sana yakın
İşine yansıtmazsan yetmez mü’min ’im demen
Mü’min sıfatı ağır, taşırım sanma hemen
İşini iyi yapan, kazanır helalinden
Allah da razı olur, o kulun o halinden
Bilimin kanunları dindarları kayırmaz
Dünyada Rahman Rabbim, kullarını ayırmaz
Bilim, ahlak, liyakat kol kola girmedikçe
Yardım umma duadan, hakkını vermedikçe
Bile bile hatanın sonunda olur keder
Cehlinle gelir bela, günahı çeker kader!
Prof. Dr. Abdulkadir GÜLLÜ
İnsani Değerler Derneği Genel Başkanı
Kaynak: https://www.insanidegerler.org/5514/deprem-yine-olacak%E2%80%A6